Kategori: Çankırı Bayan Masör

  • Çankırı Mutlu Son Masaj Salonu

    Çankırı Mutlu Son Masaj Salonu

    Çankırı Mutlu Son

    Hava beklediğinden de sıcaktı. Jenny, yüzen evini kızıl kahve tonlarında Çankırı Mutlu Son bir renge boyamak için en sevmiş olduği tulumunu giydi. Üç senedir bu yüzen evde yaşıyordu. Şu aralar biroldukça kuruma ve üniversiteye başvurarak projesini desteklemek için finansman arıyor, böylece insanbilim eğitimine devam etmeyi umuyordu. Artık şu an yaptığı işi yapmak, doğrusu anaokulu öğretmeni asistanı olmak istemiyordu.

    Çankırı Mutlu Son

    Aklında, nesli tükenmekte olan deniz kaplumbağalarının yumurtalarını kurtarmak için dünyanın dört bir yanından Malezya’ya seyahat eden gençlerle ilgili araştırma yapmak vardı. Jenny’nin teorisine gore, burada insanlığın gelecekteki eğilimlerine dair oldukça ilgi çekici bulgular elde edilebilirdi. Hangi gençler tatillerini bu şekilde geçiriyordu? Malezya’ya geldiklerinde ne düşünüyorlardı? Ayrıldıklarında ne hissediyorlardı? Bu deneyim altı ay sonra onlara ne ifade ediyordu?

    Jenny, kısıtlı imkanları olan bu ufak toplulukta bilimsel araştırmalar yaparak, bu tür projelerin deniz kaplumbağaları için. Faydalı olmasının yanı sıra dünyanın gelecek nesilleri arasında yaygınlaşan yepyeni bir kültüre ışık tutabileceğini göstermeyi fakatçlıyordu.

    Çankırı Mutlu Son

    Fakat Jenny bu fikrini bilimsel nitelikli dünyada pek kabul ettirememişti. Çankırı Mutlu Son Bu nedenle projesini kendi başına yapmaya karar verdi. Yüzen evini satacak, böylece projesi için gerekli finansmanı elde edebilecekti.
    Dört aydır gazetelerde, İnternet’te ve yüzen evin üstünde ilanlar vardı, fakat aslabir alıcı çıkmamıştı. Arkadaşları yüzen evin alıcı bulamayışını, gökkuşağı renklerine. ve rengârenk ışıklarla olmasından dolayı kafası uçmuş bir çiçek çocuk evine benzemesine .

    Tek bir renge boyanması ve renkli ışıkların indirilmesi gerekiyordu. Jenny 28 metrekarede yaşamaya alışmıştı. Geniş mutfağın içerisi yine renkli ışıklarla ve kız işi dekoratif eşyalarla .

    Gökkuşağı renklerinden vazgeçip, evini herkesin önerdiği korkunç kızıl kahve tonlarına boyamak onu biraz üzüyordu. Ne sıkıcı bir renk!

    Hem tulum giymek için hava çok sıcaktı. Jenny, kısıtlı imkanları olan bu ufak toplulukta bilimsel araştırmalar yaparak, bu tür projelerin deniz kaplumbağaları için. faydalı olmasının yanı sıra dünyanın gelecek nesilleri arasında yaygınlaşan yepyeni bir kültüre ışık tutabileceğini göstermeyi fakatçlıyordu.

  • Çankırı Masaj Salonu-Ecem Hanım

    Çankırı Masaj Salonu-Ecem Hanım

    Çankırı Masaj Salonu-Ecem Hanım

    Çankırı Masaj Salonu-Ecem Hanım Ondan bir tutam sahk ederler (ezeler), gubare döne. O yağa karışdıralar, bir şişenin içine koyalar ve ağzını mumla berkiteler (sıkıca kapatalar). Üç gün güneşe koyalar, üç gün sonra tamam olur. Hacet (ihtiyaç) vaktinde bir pare (parça) bez ile ol yağdan elin ve ayağın parmakları arasına dürteler elinin ve ayağının bileğine de dürteler, doğrusu süreler, andan (ondan sonra) cimaya meşgul olalar, acayib göreler.Bir dirhem karanfil ve bir dirhem zencefil, beş dirhem şeker, üç denk Hindistan kozu içi. Bunları alalar, gayet sahk edeler (ezeler), andan ol yağ ile karıştıralar.

    Birazcık güneşte dura, sonrasında kıvama gelmiş bal ile haplar edeler, ağızda tutalar ve cimaya meşgul olalar. Acayib göreler. Bir dirhem darçın, buçuk dirhem akir kârha (bir baharat eşeysel olabilir. Sözlüklerde bulamadım), bir denk kakule. Bunları dahi döğeler, gubare döne. Ve üzüm suyuyla kanştıralar, dahi (“sonra” anlamında) zekere tıla edeler (süreler). Tamam bir saat tevakkuf edeler (bekleyeler), sonrasında sıcak suyla yuyalar ve buçuk dirhem darçın ağzına bırakalar, tâ ki hal ola (“eriyene kadar” anlamında). Ondan sonrasında onun yarısını alalar, ağız suyuyla zekere dürteler şol (şu) ilâçları beyan eder ki, avratlar bikiri (hanımların bekâretini) kız oğlan benzer biçimde kıla: öncesindenâ akir kârha iki dirhem, teke sakalı beş dirhem ve rezaki üzümü suyu 16 dirhem ve mersin yemişi buçuk dirhem.

    Çankırı Masaj Salonu-Ecem Hanım

    Bunların cümlesin (hepsini) bir çömleğe koyalar ve mikdarınca su koyup kaynadalar, tâ kim suyu gide, sirkenin bazısı dahi gide. Ve kaynatırken avratı getire, yanına oturta, yedi kere buğunu (buharını) çektire. Ondan sonra indireler. Ol sudan bir yeni bez pâresiyle (parçasını) ıslatıp  bir saat tevakkuf ede (bekleye). Ve her saatten sonra sol ola ki bikri mutlak ola, hiç fark olmaya (“bekâreti kız şeklinde olur, ayırdedilemez”

    anlamında). Ol suyu saklayalar ve hacet (ihtiyaç) vaktinde evvelki benzer biçimde edeler şol ilâçları beyan eder ki, hiç avratlar hamile olmaya ve daim bikir (bakire) şeklinde olalar: rezaki üzümü suyuyla karıştırıp bir denk misk dahi katalar, onu dahi karışdıralar ki, tamam karışa.

  • Çankırı Bayan Masör Hizmeti

    Çankırı Bayan Masör Hizmeti

    Çankırı Bayan Masör

    Hafta sonunu geçirmek için onun dağ kulübesine gittiler.” Çankırı Bayan Masör  “Bunu bize çok daha önceden söylemeliydin, Olaug.” “Öyle mi? Çok özür dilerim… Ben…” Olaug gözlerine dolmakta olan yaşları engelleyemedi. “Hayır, öyle demek istemedim, Olaug, ” diye hemen ekledi Beate. “Sana kızmadım. Bu tür şeyleri öğrenmek benim işim.

    Bunun sualşturmamızla bir alakası olacağını sen nereden bilebilirdin ki? Merkezden, seni arayıp Ina’yla ilgili gerekli detaylar hakkında senden data almalarını isteyeceğim. Olayla ilgilenecek ve eminim onu derhal bulacaklardır. Ama bizler gene de işimizi sağlama alalım. Sen de rahat bir uyku çek. Sabah hemen seni arayıp neler olduğunu anlatacağım. Ne dersin, Olaug?” “Tamam, ” dedi Olaug. Gülümsemeye çalışıyordu. Sven’in iyi mi bulunduğunu sormak geçti bir an aklından fakat kendini tuttu.

    Çankırı Bayan Masör

    “Tamam, öyle olsun. Görüşürüz, Beate.” Ahizeyi yerine koyduğunda yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Beate kendini rahatlattı ve biraz uyumaya çalıştı. Evi dinlemeye başladı. Ev sanki konuşuyordu. Anası saat 11.00’da televizyonu kapatmıştı. Alt kat oldukca sessizdi. Beate acaba annesi de onun şeklinde babasını düşünüyor mudur diye aklından geçirdi. Ondan çok ender bahsediyorlardı. Ölümü onlardan çok şey götürmüştü. Beate şehir merkezinde bir apartman dairesi aramaya başlamıştı. Annesinin evinde üst katta yaşamak geçen yıldan beri ona sıkıntı vermeye başlamıştı. Özellikle de Halvorsen’le görüşmeye başladıklarından beri. Ona hoşuna giden bir halde saygılı ve çekingen davranan Steinkjer’den sıkı polis müfettişi olan Halvorsen’e soyadıyla hitap ediyordu.

    Oslo’da fazla büyük bir evi olmayacaktı. Ve tüm hayatı süresince uykuya dalmadan önce dinlediği bu evin sessiz monologlarını da özleyecekti. Telefon yine çaldı. Beate derin bir nefes alıp telefonu açtı. “Efendim, Olaug?” “Ben Harry. Uyanık mıydın?” Beate yatağında doğruldu. “Evet. Bu gece telefon hiç susmadı. Ne oldu?” “biraz yardıma ihtiyacım var. Ve güvenmeye cesaret edebileceğim tek birey sensin.” “Pekala. Eğer seni biraz olsun tanıyorsam bu benim için birazcık koşuşturmak anlamına geliyor.” “Fazlasıyla. Var mısın?” “‘Hayır’ desem neye yarayacak ki?” “Önce söyleyeceklerimi dinle, daha sonra ‘hayır’ diyebilirsin. PAZARTESİ. FOTOĞRAF. Pazartesi sabahı 05:45’te, Ekeberg sırtlarında güneş parlak yüzünü göstermeye başlamıştı.

  • Çankırı Evde Masaj-Masöz Esra Hanım

    Çankırı Evde Masaj-Masöz Esra Hanım

    Çankırı Evde Masaj-Masöz Esra Hanım

    Çankırı Evde Masaj-Masöz Esra Hanım Tekrar Fiona Bennet, sana dudaklarının büyük olduğunu söylerse, ona yanıldığını söyleki. Senin dudakların büyük değil, dolgun.” “Ne farkı var?” Miranda büyük bir ciddiyet ve sabırla onu inceliyordu. Turner bir nefes aldı. “Pekâlâ, ” dedi, duraksadı. “Büyük dudaklar çekici değildir. Dolgun dudaklar öyledir.” “Ya.” Sanki ikna olmuş gibiydi. “Fiona ince dudaklı.” “Dolgun dudaklar ince dudaklardan çok çok daha iyidir, ” dedi Turner üstüne basa basa. Bu komik küçük kızdan epey hoşlanmıştı ve onun daha iyi hissetmesini istiyordu. “niçin?

    Turner, içinden Tanrı’nın adap ve erkân konusunda kendini bağışlamasını dileyerek yanıtladı, “Dolgun dudakları öpmek daha güzeldir.” “Yaa.” Miranda kızardı ve sonrasında gülümsedi. “İyi o süre.” Turner saçma bir memnuniyet duygusuna kapıldı. “Ne düşünüyorum biliyor musun, kadın Miranda Cheever?” “Ne düşünüyorsunuz?” “Bence senin sadece büyüyüp kendini bulman gerek.” Bunu dediği anda pişman oldu. Şüphesiz ne kastettiğini soracaktı ve onu iyi mi yanıtlayacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Ancak zamanından önce olgunlaşmış bu küçük çocuk, bir tek başını bir yana eğdi ve onun söylediği bu laf üzerine düşünmeye başladı. “umarım haklısınızdır, ” dedi nihayetinde. “Şu bacaklarıma baksanıza.

    Çankırı Evde Masaj-Masöz Esra Hanım

    Çankırı Evde Masaj-Masöz Esra Hanım Turner, boğazcaından fışkıran bir kıkırdamayı davranışlarında ölçülü bir öksürükle örtbas etti. “Ne demek istiyorsun?” “kısaca, çok uzunlar. Annem hep bacaklarımın omuzlarımdan başladıklarını söyler.” “Bana, belinin altından, tam da olması gereken yerden başlıyorlar şeklinde görünüyorlar.” Miranda kıkırdadı, “Mecazi anlamda söyledim.” Turner ona göz kırptı. On yaşındaki bir kıza gore gerçekten iyi bir kelime dağarcığı vardı. “Demek isterim ki, ” diye sözüne devam etti. “Vücudumun geri kalan kısmıyla kıyaslanınca, bacaklarımın ölçüsü bütünüyle yanlış. Sanırım bu yüzden dans etmeyi bir türlü öğrenemiyorum. Devamlı Olivia’nın ayak parmaklarına basıyorum.” “Olivia’nın ayak parmakları mı?” “Dans çalışmalarını onunla yapıyoruz.

    Diye açıkladı Miranda canlılıkla. “Geri kalan kısmım bacaklarıma yetişirse, dans mevzusundaki beceriksizliğimin biteceğini düşünüyorum. Bu yüzden sanırım haklısınız. Büyüyüp kendimi bulmam lazım.” “mükemmel, ” dedi Turner, mutlulukla ve ona söylenebilecek en doğru şeyi söylemeyi başardığını fark ederek. “Sanırım geldik.” Miranda, yukarıya, evi olan gri taş binaya baktı. Bölgenin göllerine bağlanan derelerden birinin tam üzerine kurulmuştu ve ön kapıya ulaşmak için küçük, taştan yapılmış bir köprüden geçmek gerekiyordu. “Beni eve kadar getirdiğiniz için teşekkür ederim, Turner.

  • Çankırı Bayan Masör – Masör Ece

    Çankırı Bayan Masör – Masör Ece

    Çankırı Bayan Masör – Masör Ece

    Çankırı Bayan Masör ikinci mektubunda, Sorbonne’la ilişkisini tamamen kesmesi için, annesinin onu kışı geçirmek üzere Berlin’e göndermeye karar verdiğini yazıyordu.

    Tıpkı eski devirlerde, taşra eşrafının, bir skandalı, bir dedikodulu macerayı örtbas etmek için, oğullarını apar topar güney Amerika’ya yollamayı alışkanlık haline getirdikleri benzer biçimde bir şeydi bu. O son haftalar boyunca yazdığım kadar uzun, geniş detaylı mektuplar yazmamıştım Zaza’ya hiç. Bana, hiç o zamanki kadar açıkça içini dökmemişti. Gene de, Zaza ekim ortalarında Paris’e döndüğü vakit, dostluğumuz kötü başladı. Benimle olmadığı zamanlar, bana yazabilir, içinde bulunduğu zorluklan, hoşlanmadığı şeyleri anlatır, ben de kendimi onun yanında, ona destek, onunla birlik bulurdum.

     

    Çankırı Bayan Masör aslında onun tutumu belirsiz, kapanıktı. Annesine duyduğu sevgi ve saygıyı hâlâ eskisi gibi sürdürüyor ve çevresine, geçmişine bağlılıktan kopamıyordu. Ben kişiliğin böyle ayrışmasını kabul edebilecek durumda değildim. Madam Mabille’in karşıtlığının, düşmanlığının derecesini anlamıştım ve içinde olduğumuz iki kamp arasında aslabir uzlaşma olamayacağının bilincindeydim.

    Yakasılar, Katolikleri ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı. Zaza, benim tarafımı tutmamakla, benim yanıma geçmemekle, beni yok etmeyi fakatçlamış düşmanlarımın eline büyük koz vermiş oluyordu. Bu yüzden kırgındım ona. Zaza, zorlandığı Berlin yolculuğundan ürküyor ve kendini harap edercesine üzülüyordu. Kırgınlığımı, onun acılanın paylaşmamakla gösterdim. Zaza’yı şaşırtan, üzen bir delidoluluğa vurdum işi. Stepha ile büyük yakınlık kurmuştum. Onun, kendine özgü abartmalı tavrıyla kahkahalar atmaya, mevzuşmaya başladım.

    Çankırı Bayan Masör

    Çankırı Bayan Masör, bizim mevzuşmalarımızı dinlerken çoğunlukla şaşkına dönüyordu. Stepha, insanlar ne denli geniş fikirli, ne denli Çankırı Yakası olurlarsa, o ölçüde enternasyonal görüşleri olacağını söylemiş olduği süre, Zaza’nın aklı başından gidiyordu. Zaza, bizim “Polonyalı öğrenci” tutumumuza inat olsun diye, “iyi yetişmiş Fransız genç kızı” görevine dört elle sarılıyordu. Kim bilir nihayetinde, hepten düşman tarafına geçecekti.

    Arak, ona her aklımdan geçeni söylemesi imkansız olmuştum; bundan dolayı de Zaza’yı, Pradelle, Lisa, kardeşim ve Stepha varken görmeyi, başbaşa kalmaya yeğ tutuyordum. Zaza, hiç kuşkusuz sezinledi aramızda genişleyen uçurumu. Yol hazırlıklarına kaptırmıştı kendini. Kasım sonucunda hiçbir pişmanlık, aslabir acı duymaksızın vedalaştık.

    Dersler başladı. Bir yıl atlamıştım ve Clairaut dışında, yeni sınıf arkadaşlarımın hiçbirini tarifıyordum, içlerinde ne bir amatör, ne bir hevesli vardı. Hepsi de benim gibi, imtihanı kazanmak ve seçilmek için kati kararlı prÇankırıesyonellerdi. Kendilerini pek önemli gören havalarıyla, bana itici geldiler. Ben de onlara aldırmamaya karar verdim. Geceyi gündüze katıp deliler şeklinde çalışmaya koyuldum. Sınavlarla ilgili derslerin tümünü izliyor, Sorbonne’daki, Ecole Normale’deki derslere giriyor ve süreım kalırsa, Sainte-Genevieve’de, Victor Cousin’de yahut Ulusal Kitaplık’ta çalışıyordum. Akşamlan ya roman okuyordum, veya dışarı çıkıyordum. Artık büyümüştüm. Yakında evden ayrılacaktım. O yıl annemler, arada bir, yalnız yahut bir arkadaşımla gece tiyatroya gitmeme izin verdiler. Man Ray’in Deniz Yıldızı’nı, Ursulines’deki, Studio 28’deki ve Cine Latin’deki bütün programlan gördüm. Brigitte Helm’in, Douglas Fairbanks’ın, Buster Keaton’un aslabir filmini kaçırmadım. Sol eğilimli tiyatrolara gidiyordum.